![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1pBi0pb1CKn194P2x995T47Zz3KlrbcgSY57i966_4oXkLFbglkDc6L_ENC8nzZ05Poq9zYqtsOJWpGjaWjV9p9QKUmHLxChmdJpho9q0DfOW4GzSkGbsAcPSDc2UDyUvuGXMhnZecr7g/s320/aram+tigran.jpg)
“Örülmüş duvarlar yıkılıp yeniden örülecek ise duvarın
yıkılmasından çok yeniden nasıl örüldüğü gelecek adına daha önemlidir.”
2001 yılı
krizi ve vurgunu sonrası bankalarımızı 1983 sonrası liberal kapitalizm adına
dünya sermaye mafyalarının eline geçti.
Bu sermaye
çetesinin başı “tanklardan sonra bankalar gelir” demişti. Bankaların tanklardan daha
tehlikeli olduğunu anlayamadık ve bankaları bu sermaye çetelerine satarak
tanklardan sonra bankaları da başımıza ikinci tehdit unsuru olarak kendi
rızamızla bela ettik.
Not
kuruluşlarının peş peşe not düşürmeleri tanklarla sonuç alamamanın ve iç savaş
çıkarmayı başaramamanın sonucu yeni darbe tehdididir. Kurun artması, sıcak
paranın çekilmesi, borç verilmemesi vb girişimlerin hepsi aynı amaca hizmet
eder.
2015
yılında bu sermaye çetesinin ülkemizdeki uzantısının başı olan Mustafa Koç’un
kardeşi Ali Koç Antalya’daki G20 toplantısında sorun kapitalizm yani sorun
biziz diye adeta günah çıkarıyordu.
2001
yılında da milyar dolarları borsadan çekerek kendi adamlarını Bülent Ecevit’e
Kıbrıs Barış Harekatının intikamını bankaları satacaksınız diyen, alış veriş
merkezleri açacaksınız, ithalat, borç ve tüketimle yaşayacaksınız, üretimi
küresel tekellere bırakacaksınız diyen Kemal Derviş devreye bu sermaye çetesi
tarafından sokuluyordu.
Bugün
darbe ile büyük yara alan on dört yıllık sözde istikrar ile kendine oy
verenleri kandıran dinci siyasi zihniyet bu çetelerle işbirliği yapmıştır.
Hatta bunların dayattığı ekonomi ile inşaat+banka+borç ve tüketim ekonomisi ile
kırılganlığı daha da artırmış askeri darbe girişimi iç savaş, olmazsa
bankaların darbesi veya sermayenin darbesi devreye sokulmak için tehditleri
şimdi gelin güvey olan çıkarları dolayısıyla not kuruluşlarını devreye
soktular. Milli ekonomi on dört yılda adeta talan edildi cebe indirilenin
karşısında ucube inşaat, köprü, hava alanı gibi halkımızı çok ilgilendirmeyen,
üretim ve istihdama katkı yerine birilerini daha da zenginleştiren yöntemler
tercih edildi. Cumhurbaşkanının hala kafasında bu yönde bir tercih ve bu yolla
ülke yöneteceği fikri tehlike üretmeye devam etmektedir.
2001
yılında döviz kurunun 600 TL’den 1200-TL ye çıkacağının ihbarını alıp
paralarını yüklü bir şekilde bir gün önce yabancı paraya çeviren bankalar o gün
halkın, işsizlerin, emeğin hakkını cebe indiriyor ve krizden çok güçlü çıktık
diye ahlaklarını sorgulatacak boyutta utanmıyorlardı. Çalıştığım ve skandal bir
şekilde 12 Eylül 2012 gibi manidar bir tarihte işimden çıkaran banka 2001 yılı
krizinde kur ile vurgun vurmuş krizden en karlı çıkan banka olduk diye
övünüyorlardı.
Bugün o
ihaneti utandırmak zamanıdır.
İçimizdeki
bu emperyalist tehdit paraları ile işbirliği yapanlar bugüne kadar parayı geri
çekme tehdidini yapmama sebebi parayı çektiklerinde en çok kendilerine ait
bankaların batacağını biliyorlar, ikincisi sözde 2001 yılında yaptıkları
ihaneti yapmıyoruz gibi bir tavır takınma peşindeler.
2016
tarihinin başında işbirlikçi ihanet sermayesine Mobbing Bank Skandalbank’ın
Skandalları kitabında sorduğum soru şuydu; “düşmanla bir savaşa giriştiğimizde siz
hangi tarafta yer alacaksınız” sorusuydu.
Yoksa
karar mı veremiyorsunuz? Ya da 2001 yılı krizinin bedelini ödemek gibi bir
sürece girmeye dayanamıyor musunuz? Ya bizler 24 Ocak 1980 sonrası bugüne kadar
zulmünüze nasıl dayandık?
Ülkemiz
paraya ihtiyaç duyabilir. Yalnız geçmiş tecrübeler göstermiştir ki; tehdit eden
paraya bizim ihtiyacımız yoktur, tehdit eden sermayenin aracılarına,
komisyoncularına bizim ihtiyacımız yoktur.
Son on
dört yıla bir bakın bu işbirlikçi sermayenin üretime, ihracata ve istihdama
yönelik hiçbir fabrikası ve yatırımı yoktur.
Ya hazır
kurumlarımızı batılı işbirlikçileri ile ele geçirdiler ya da batının ürünlerini
ithalat, borç ve tüketimle satmak için alış veriş merkezleri açıp oralara
yerleşerek komisyonculuk yaparak zenginleştiler.
Küresel
şirketlerin ağları ve taşeronlarının şirk kurumları alış veriş merkezleri sayesinde
küresel şirketlerle birlikte esnaf oldular.
On dört
yıllık siyasi iktidar kendi iktidarını sürdürmek için bu ihanete ortak oldu ver
önlerini açtı.
Ülkemiz
notunun düşürülmesinden en çok zararı borsanın yüksek bir oranda sahibi
yabancılar olduğu için zarar görecek olanda kendileridir.
Bunlara
karşı başta Cumhurbaşkanı ve hükümetin hiçbir taviz vermeden dik durmaları,
hatta olağanüstü hal sonrası kamulaştırma yasası ile kritik kurumlardan
başlayarak önümüzdeki on yılı üretim ve milli ekonomiyi tesis etme hedefi
koymalıyız.
Bugüne
kadar bu yönde hiçbir çaba olmamakla birlikte kendi siyasi geleceklerini koruma
ve şahsi çıkarları ile müstevlilerinin çıkarlarını korumaya yönelik çabalar
göstermiştir ki hala aynı yanlış yolda ilerlemektedirler.
Ülkemizi
şu an yönetenler ya kendi yaptıklarının tersini yapmak zorunda kalacaklar ya da
yapacak olanlara bu makamları terk etmek zorunda kalacaklar.
Bankaların
şu ana kadar karlılığının çok aldatıcı olduğunu, inşaat fiyatlarındaki balonun
şişliği gittiğinde yerle bir olacak kadar birçok bankanın batacağını görmek
gerekirdi.
Bugüne
kadar görülmemiş olması bedelin ödenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Çünkü 2008
finans kriziyle Amerika ve Avrupa bankaları nasıl battıysa bol para ihanetiyle
ve aynı yöntemi uyguladıkları için sıra ülkemizdeki bankalara gelmiştir.
Bu hemen
olmayabilir. Siyasi risklerin çok arttığı bir dönemde bu şekilde aşırı borçlu
ve alacak kalitesinin her gün bozulma ihtimalinin yüksek oluşu 2017 ve 2018
yıllarında bankalarda büyük yıkımlar üretecektir.
Ülkemizin
borsadaki şirketleri yabancıların vergi ödemeden yüksek parayla para kazanma
yükünü hem çekiyorlar hem de tüm topluma fiyat istikrarsızlığı ile sadece kendi
istikrarlarını düşünen bir merkez bankası ile bunun nereye kadar yönetilebilir
olduğunu riskini dillendirmekten çekiniyorlar.
Ülkemizin
Amerika, Avrupa ve bağlantılı ülkelerle sürdürülebilir bir ekonomi olması artık
mümkün değildir.
Çünkü
liberal kapitalizm ülkemizden çökmeye başlayacağını 2015 yılında ilk kitabımla
yazdım ve dünyaya ilan ettim.
Gerçekleşen
budur. Gerçeklerle yüzmek gerekir. Çünkü matematik hayattır ve gerçeğin dışında
hiçbir yalanı dört işlem barındırmaz.
Kendilerinin
ne kadar önemli olduğunun mesajını vermek amaçlı not düşürme tehditlerine asla
pabuç bırakmamalıyız. Kamulaştırmalar ile tokadı atma zamanı bizdedir. Aksi
takdirde tanklardan sonra sıra bankalara gelir diyenlerin istediği olur.
Çünkü bu
kriz Türk Milletine bu garabet, gaflet, delalet ve ihanetten kurtulma fırsatını
verdi.
Haliyle bir
hazımsızlık üretti. Acele bir darbe doğurdu. Ve tüm avantajlar Türk Milletine
geçti. Bu avantajı kimin lehine kullanacağını bugün ki hem darbeye sebep olma
noktasına getirene, maruz kalana ve darbeyle mücadele edenlere ait ağır bir
sorumluluk olmuştur.
Sürekli
mağdur ederek mağrur olanların mağdur olma zamanları geldi çattı.
İşlerin
daha da kötüye gitmesine koltuk ve makam sağlamlaştırma devri de kapanmalıdır.
Demokrasi beceriksizliği cezalandırma sistemidir. Yönetemeyenden yetkiyi alma
sistemidir.
Bu
türbülanstan çıkmak da bir yönetim iradesi gerektirir. Bunun arkasında toplumun
çıkarı olmalıdır. Yönetemeyen ve şahsi çıkarı peşinde koşanların çıkarı
olmamalıdır.
Banka,
finans ve sermaye çeteleriyle asla bu tehditlerden ve geçmişten bildiğimiz
niyetlerinden dolayı bir pazarlığa girilmemelidir. Fatura daha da büyümeden
ödenmeye başlanmalıdır.
“Sizin en
iyi ihraç malınız kanınız diyen ve reform adı arlında krizlerle vurgunlar vurun
diyenlerin aklı ile hareket eden sermaye çeteleri çökertilmeden ülkemiz düze
çıkamaz.”
Bu ülke
1950 sonrası Cumhuriyet Halk Partisi kuruluş fikri, Atatürk ilke ve
devrimlerini savunması gerektiği gibi savunmaktan uzaklaştırılmış zihniyetler
iş başında olduğu için ülkemiz bu noktaya geldi.
Cemaat
terör örgütünün yuvalanmaya başladığı yıllar, büyüyüp habis bir ur gibi tüm
devletimizin kurumlarına sızması sermayeye hizmet eden dinci siyasi
zihniyetlerin devrinde olmuştur.
Bülent
Ecevit bile bu cemaatin okullarını ziyaret etmiş desteklemiştir.
Sözle ve
fiilleriyle Anayasa tanımayan Cumhurbaşkanı olağanüstü hal kararı öncesi Milli
Birlik Hükümeti gibi bir çare düşünmemiş olması hukuk adına kritik kırılgan
yeni eşiğin adıdır.
Tetikleyebileceği
birçok sorun birikmiştir. Niyeti gerçekten demokrasiye tekrar dönmek midir?
Yoksa bu kaostan nemalanmak mıdır? Önümüzdeki zaman bunu bize söyleyecek.
Demokrasiyi
geçmiş yıllarda bir tramvaya benzetenlerin bugün başkanlık kompartımanına
binmek istemeleri hiç hayra alamet bir niyet olmadığı gibi vatanımız ve
milletimiz aleyhine bir sistemdir.
Toptancı
bir hukuk ihlalleri yapılırsa ve yapılmaya devam ederse halimizin hiç de güllük
gülistanlık olmadığını göstermeye yeter.
Domino
taşlarının deviremediği ya da devirmediği daha neler var bilmiyoruz.
Devlet
aygıtlarının ayıklanması yapılırken dinamonun hukuk olup olmayacağından adalet
bakanı bile endişe duyuyorsa liyakat konusunda bizim endişe duymamız çok normal
görülmelidir.
Önder
Karaçay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder