20 Kasım 2016 Pazar

Tanklardan Sonra Sıra Bankalara Gelir // Önder Karaçay




“Örülmüş duvarlar yıkılıp yeniden örülecek ise duvarın yıkılmasından çok yeniden nasıl örüldüğü gelecek adına daha önemlidir.”
2001 yılı krizi ve vurgunu sonrası bankalarımızı 1983 sonrası liberal kapitalizm adına dünya sermaye mafyalarının eline geçti.
Bu sermaye çetesinin başı “tanklardan sonra bankalar gelir” demişti. Bankaların tanklardan daha tehlikeli olduğunu anlayamadık ve bankaları bu sermaye çetelerine satarak tanklardan sonra bankaları da başımıza ikinci tehdit unsuru olarak kendi rızamızla bela ettik.
Not kuruluşlarının peş peşe not düşürmeleri tanklarla sonuç alamamanın ve iç savaş çıkarmayı başaramamanın sonucu yeni darbe tehdididir. Kurun artması, sıcak paranın çekilmesi, borç verilmemesi vb girişimlerin hepsi aynı amaca hizmet eder.
2015 yılında bu sermaye çetesinin ülkemizdeki uzantısının başı olan Mustafa Koç’un kardeşi Ali Koç Antalya’daki G20 toplantısında sorun kapitalizm yani sorun biziz diye adeta günah çıkarıyordu.
2001 yılında da milyar dolarları borsadan çekerek kendi adamlarını Bülent Ecevit’e Kıbrıs Barış Harekatının intikamını bankaları satacaksınız diyen, alış veriş merkezleri açacaksınız, ithalat, borç ve tüketimle yaşayacaksınız, üretimi küresel tekellere bırakacaksınız diyen Kemal Derviş devreye bu sermaye çetesi tarafından sokuluyordu.
Bugün darbe ile büyük yara alan on dört yıllık sözde istikrar ile kendine oy verenleri kandıran dinci siyasi zihniyet bu çetelerle işbirliği yapmıştır. Hatta bunların dayattığı ekonomi ile inşaat+banka+borç ve tüketim ekonomisi ile kırılganlığı daha da artırmış askeri darbe girişimi iç savaş, olmazsa bankaların darbesi veya sermayenin darbesi devreye sokulmak için tehditleri şimdi gelin güvey olan çıkarları dolayısıyla not kuruluşlarını devreye soktular. Milli ekonomi on dört yılda adeta talan edildi cebe indirilenin karşısında ucube inşaat, köprü, hava alanı gibi halkımızı çok ilgilendirmeyen, üretim ve istihdama katkı yerine birilerini daha da zenginleştiren yöntemler tercih edildi. Cumhurbaşkanının hala kafasında bu yönde bir tercih ve bu yolla ülke yöneteceği fikri tehlike üretmeye devam etmektedir.
2001 yılında döviz kurunun 600 TL’den 1200-TL ye çıkacağının ihbarını alıp paralarını yüklü bir şekilde bir gün önce yabancı paraya çeviren bankalar o gün halkın, işsizlerin, emeğin hakkını cebe indiriyor ve krizden çok güçlü çıktık diye ahlaklarını sorgulatacak boyutta utanmıyorlardı. Çalıştığım ve skandal bir şekilde 12 Eylül 2012 gibi manidar bir tarihte işimden çıkaran banka 2001 yılı krizinde kur ile vurgun vurmuş krizden en karlı çıkan banka olduk diye övünüyorlardı.
Bugün o ihaneti utandırmak zamanıdır.
İçimizdeki bu emperyalist tehdit paraları ile işbirliği yapanlar bugüne kadar parayı geri çekme tehdidini yapmama sebebi parayı çektiklerinde en çok kendilerine ait bankaların batacağını biliyorlar, ikincisi sözde 2001 yılında yaptıkları ihaneti yapmıyoruz gibi bir tavır takınma peşindeler.
2016 tarihinin başında işbirlikçi ihanet sermayesine Mobbing Bank Skandalbank’ın Skandalları kitabında sorduğum soru şuydu; “düşmanla bir savaşa giriştiğimizde siz hangi tarafta yer alacaksınız” sorusuydu.
Yoksa karar mı veremiyorsunuz? Ya da 2001 yılı krizinin bedelini ödemek gibi bir sürece girmeye dayanamıyor musunuz? Ya bizler 24 Ocak 1980 sonrası bugüne kadar zulmünüze nasıl dayandık?
Ülkemiz paraya ihtiyaç duyabilir. Yalnız geçmiş tecrübeler göstermiştir ki; tehdit eden paraya bizim ihtiyacımız yoktur, tehdit eden sermayenin aracılarına, komisyoncularına bizim ihtiyacımız yoktur.
Son on dört yıla bir bakın bu işbirlikçi sermayenin üretime, ihracata ve istihdama yönelik hiçbir fabrikası ve yatırımı yoktur.
Ya hazır kurumlarımızı batılı işbirlikçileri ile ele geçirdiler ya da batının ürünlerini ithalat, borç ve tüketimle satmak için alış veriş merkezleri açıp oralara yerleşerek komisyonculuk yaparak zenginleştiler.
Küresel şirketlerin ağları ve taşeronlarının şirk kurumları alış veriş merkezleri sayesinde küresel şirketlerle birlikte esnaf oldular.
On dört yıllık siyasi iktidar kendi iktidarını sürdürmek için bu ihanete ortak oldu ver önlerini açtı.
Ülkemiz notunun düşürülmesinden en çok zararı borsanın yüksek bir oranda sahibi yabancılar olduğu için zarar görecek olanda kendileridir.
Bunlara karşı başta Cumhurbaşkanı ve hükümetin hiçbir taviz vermeden dik durmaları, hatta olağanüstü hal sonrası kamulaştırma yasası ile kritik kurumlardan başlayarak önümüzdeki on yılı üretim ve milli ekonomiyi tesis etme hedefi koymalıyız.
Bugüne kadar bu yönde hiçbir çaba olmamakla birlikte kendi siyasi geleceklerini koruma ve şahsi çıkarları ile müstevlilerinin çıkarlarını korumaya yönelik çabalar göstermiştir ki hala aynı yanlış yolda ilerlemektedirler.
Ülkemizi şu an yönetenler ya kendi yaptıklarının tersini yapmak zorunda kalacaklar ya da yapacak olanlara bu makamları terk etmek zorunda kalacaklar.
Bankaların şu ana kadar karlılığının çok aldatıcı olduğunu, inşaat fiyatlarındaki balonun şişliği gittiğinde yerle bir olacak kadar birçok bankanın batacağını görmek gerekirdi.
Bugüne kadar görülmemiş olması bedelin ödenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Çünkü 2008 finans kriziyle Amerika ve Avrupa bankaları nasıl battıysa bol para ihanetiyle ve aynı yöntemi uyguladıkları için sıra ülkemizdeki bankalara gelmiştir.
Bu hemen olmayabilir. Siyasi risklerin çok arttığı bir dönemde bu şekilde aşırı borçlu ve alacak kalitesinin her gün bozulma ihtimalinin yüksek oluşu 2017 ve 2018 yıllarında bankalarda büyük yıkımlar üretecektir.
Ülkemizin borsadaki şirketleri yabancıların vergi ödemeden yüksek parayla para kazanma yükünü hem çekiyorlar hem de tüm topluma fiyat istikrarsızlığı ile sadece kendi istikrarlarını düşünen bir merkez bankası ile bunun nereye kadar yönetilebilir olduğunu riskini dillendirmekten çekiniyorlar.
Ülkemizin Amerika, Avrupa ve bağlantılı ülkelerle sürdürülebilir bir ekonomi olması artık mümkün değildir.
Çünkü liberal kapitalizm ülkemizden çökmeye başlayacağını 2015 yılında ilk kitabımla yazdım ve dünyaya ilan ettim.
Gerçekleşen budur. Gerçeklerle yüzmek gerekir. Çünkü matematik hayattır ve gerçeğin dışında hiçbir yalanı dört işlem barındırmaz.
Kendilerinin ne kadar önemli olduğunun mesajını vermek amaçlı not düşürme tehditlerine asla pabuç bırakmamalıyız. Kamulaştırmalar ile tokadı atma zamanı bizdedir. Aksi takdirde tanklardan sonra sıra bankalara gelir diyenlerin istediği olur.
Çünkü bu kriz Türk Milletine bu garabet, gaflet, delalet ve ihanetten kurtulma fırsatını verdi.
Haliyle bir hazımsızlık üretti. Acele bir darbe doğurdu. Ve tüm avantajlar Türk Milletine geçti. Bu avantajı kimin lehine kullanacağını bugün ki hem darbeye sebep olma noktasına getirene, maruz kalana ve darbeyle mücadele edenlere ait ağır bir sorumluluk olmuştur.
Sürekli mağdur ederek mağrur olanların mağdur olma zamanları geldi çattı.
İşlerin daha da kötüye gitmesine koltuk ve makam sağlamlaştırma devri de kapanmalıdır. Demokrasi beceriksizliği cezalandırma sistemidir. Yönetemeyenden yetkiyi alma sistemidir.
Bu türbülanstan çıkmak da bir yönetim iradesi gerektirir. Bunun arkasında toplumun çıkarı olmalıdır. Yönetemeyen ve şahsi çıkarı peşinde koşanların çıkarı olmamalıdır.
Banka, finans ve sermaye çeteleriyle asla bu tehditlerden ve geçmişten bildiğimiz niyetlerinden dolayı bir pazarlığa girilmemelidir. Fatura daha da büyümeden ödenmeye başlanmalıdır.
“Sizin en iyi ihraç malınız kanınız diyen ve reform adı arlında krizlerle vurgunlar vurun diyenlerin aklı ile hareket eden sermaye çeteleri çökertilmeden ülkemiz düze çıkamaz.”
Bu ülke 1950 sonrası Cumhuriyet Halk Partisi kuruluş fikri, Atatürk ilke ve devrimlerini savunması gerektiği gibi savunmaktan uzaklaştırılmış zihniyetler iş başında olduğu için ülkemiz bu noktaya geldi.
Cemaat terör örgütünün yuvalanmaya başladığı yıllar, büyüyüp habis bir ur gibi tüm devletimizin kurumlarına sızması sermayeye hizmet eden dinci siyasi zihniyetlerin devrinde olmuştur.
Bülent Ecevit bile bu cemaatin okullarını ziyaret etmiş desteklemiştir.
Sözle ve fiilleriyle Anayasa tanımayan Cumhurbaşkanı olağanüstü hal kararı öncesi Milli Birlik Hükümeti gibi bir çare düşünmemiş olması hukuk adına kritik kırılgan yeni eşiğin adıdır.
Tetikleyebileceği birçok sorun birikmiştir. Niyeti gerçekten demokrasiye tekrar dönmek midir? Yoksa bu kaostan nemalanmak mıdır? Önümüzdeki zaman bunu bize söyleyecek.
Demokrasiyi geçmiş yıllarda bir tramvaya benzetenlerin bugün başkanlık kompartımanına binmek istemeleri hiç hayra alamet bir niyet olmadığı gibi vatanımız ve milletimiz aleyhine bir sistemdir.
Toptancı bir hukuk ihlalleri yapılırsa ve yapılmaya devam ederse halimizin hiç de güllük gülistanlık olmadığını göstermeye yeter.
Domino taşlarının deviremediği ya da devirmediği daha neler var bilmiyoruz.
Devlet aygıtlarının ayıklanması yapılırken dinamonun hukuk olup olmayacağından adalet bakanı bile endişe duyuyorsa liyakat konusunda bizim endişe duymamız çok normal görülmelidir.
Önder Karaçay


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder