6 Ocak 2016 Çarşamba

Kurum Kültürü / Önder Karaçay



                Kültür insana dair bir kavram olmakla birlikte farklı anlamlarda da kullanılır. Kültürlü insan gibi kurumlarında bir kültürü olur. Bu kültür bir günde oluşmaz. Zamana, emeğe, birikime, sürdürülebilir niyete göre oluşur.  Öyleyse kültürü zaman içerisinde tarihe mal olabilecek bir mana ve önem sistemidir şeklinde tarif edebiliriz.
                Türk Dil Kurumu da kültürü; Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü” diye tarif eder.
                Sosyolojik açıdan baktığımızda bu tarifler çerçevesinde kültür bizi saran, kültüre sahip çıkan büyüklerimizden öğrendiğimiz toplumsal bir mirastır.
                Kültür iki ayrı süreç işleyerek oluşur;
·         Birinci süreçte insan pasif olduğu için alıcı durumdadır, insan bir coğrafyada yaşar, bu yöntemle beslenme ve barınma ihtiyaçlarını giderir. Doğa insan ilişkisi, ihtiyaçları karşılamak için bilgi, dil, davranış, üretim ve tüketim kültürü üretmek birinci aşamada karşımıza çıkar.
·         İkinci aşamada insan alıcı konumdan çıkar ve üretime başlayarak yaşadığı çevreye aktif ve etkin bir şekilde katılır. Bu süreç günümüzde teknolojinin insanı dışlamasıyla insan elinden insanı dışlayan bir kültüre dönüşmüş, tekelci kazanmak zihniyeti diğerlerini dışlayarak hepsini ben kazanacağım, sizden kazanacağım kültürü hakim olmaya başlamıştır. Bu kaotik kültür hız, borçlanmak ve tüketim üzerinde olumsuz etkiler bırakarak insanı tekrar sürekli alıcı konum kültürüne itmektedir. Her nesil miras aldığı kültüre ya olumlu katkı sağlayarak gelecek nesillere devreder, ya da miras aldığı kültüre sahip çıkmazsa o kültürü başka kötü niyetli kültürler işgal eder.
Bireyler doyum sağlayarak zevk alma, eleştirme yeteneklerini öğrenme ve tecrübelerini aktarma biçimine o kişinin kültürü denir.
                Kurumlarda yaşam süreleri boyunca ömürlerini uzun tutmak adına kültürler geliştirmek zorunda kalırlar. Günümüzde çoğu kurum bunu sürdürülebilir büyüme gibi daha fazla kar elde etmek adına çok cılız ve çabuk kurumu yıpratabilecek bir kültürle geleceğe gitme yanlışı içine düşerler.
                Kurumlar da kültürünü insanlarla geliştirirler. Kurumların kültürlerini sürdürülebilir hale getirebilmeleri insanı değiştirmekle değil, kültürü değişime uğratarak gerçekleştirmeleri gerekir. Bunun aksi her tutum mevcut kültürü bitirmekle kalmaz, kurumun geleceğini de tehlikeye atar.
                Günümüzde bazı kurumlar kendi kültürünü değiştirmeyi başka kültürlerle yetişmiş insanları kuruma taşıyarak insanı değiştireyim kültürümde değişsin zihniyetiyle hareket etmektedirler. Bu kuruma ileride çok büyük faturalar çıkaracak bir yöntemdir. Çünkü yeni gelenler eğer kurumda karar alıcı ve yöneten durumda bir yetkiyle gelmişlerse; kurumda ilk çıkan arıza eski çalışan/yeni çalışan kavgasını başlatmaktır. Burada kurumun vicdanı eğer o kurumda varsa liderdir. Yoksa karmaşa kültürünün kullandığı bir oyuncaktır. Bu karmaşanın iki kaybedeni vardır; birincisi sağlam kültüre sahip eski çalışanlardır, ikincisi kurumun kendisidir.
                Gelecekte lastikleri patlak bir arabaya dönüşen kurumun başındakiler o kurumu yönetse ne olur? Arabayı direksiyona geçtikten sonra lastikleri patlak ve ne yöne gittiği belli olmayan bir kuruma dönüştürmüş olmakla kötü bir kültür oluşturmuş ve kurumu ölüme sürüklemiş olurlar.
                Tarihin çöplüğü bu anlamla bu tür kurum ve karmaşa kültürü üreten zavallılarla doludur.
                Kurumlarda karmaşa kültürü oluşması için zemin hazırlamak kadar büyük bir talihsizlik ve kültürsüzlük yoktur. Şahsi egolarını kurum üstünde gören, söylemlerinde bu kurum çok iyi bir kurum olduğu için tercih ettim diye de kendine paye ayıranlardır bu kültürsüzlüğü üretenler. Bu tür egolar bir kurumun başına ancak felaket getirebilirler.
                Kültür aslında en son kalandır. Kısaca kültür çıktı ya da bakiyedir.
                Temeli sağlam kültürle kurulan her kurum, her devlet eğer o sağlam kültüre iyi sahip çıkmazsa o kültürü hedef alan tehditlerin etkisinden kurtulamaz ve yok olur.
                Kültürün milli olması ve milli kalması hem toplum, hem birey, hem de kurumlar için çok elzemdir. Değişirken bile korunması gereken en önemli değerimiz kültür olmalıdır. Kültürü olmayan veya kültürünü kaybedenler eninde sonunda kült olurlar… Kült olan bir kurum ne karşısına çıkarsa ona tapınır. Tutunduğu dalın ne kadar sağlam olduğu veya ne kadar yük kaldıracağı, ne kadar taşıyacağı belli değildir. Bu ritüel kayıpları genellikle gayri milli kültürlere sığınmakla kendi kendini yok etme yoluna girer.

Önder KARAÇAY
               
                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder